5 Aralık 2017 Salı

George Ritzer "The McDonaldization Thesis"

Ritzer'in rasyonelleşme ve toplumun McDonald'laşması üzerine olan bir çalışması bu kitap. Bu yüzden önce rasyonelleşmeyi Mannheim'ın rasyonelleşme teorisi üzerinden ele almış, endüstrileşme ve beraberinde gelen rasyonelleşme süreci kapsamında diyebiliriz. Burada Mannheim'ın bu sürecin tamamının doğal olarak ve mecburen dahil olduğu rasyonelleşme sürecine karşı getirdiği aslında bir korkuya da yer vermiş, şöyle ki Mannheim'da bu dünyanın dört bucağını sarmış bir restoran zincirinin aynı kalıpta çalışması biçiminde ifade edilmese de Ritzer'in bağladığı noktaya nasıl geldiği açısından önem taşıyor. Çünkü Mannheim mevcut durumumuzdaki küreselleşme belasının bir tektipleştirme ve virüs gibi yayılma sonucunda ideolojiyi de gasp edeceğini ifade ediyordu; ki bu oldu da. İdeoloji ve ütopya üzerine yazdıklarına bakabilirsiniz. İnsan doğasının bir tahribi olarak görür mesela bunu. Bu da insan gelişimine ket vurur çünkü insanın ideolojisi ve ütopyası elinden gider. Bunu rasyonelleşme bağlamında, endüstrileşme ile beraber değerlendirdiği kısma Ritzer yer vermiş mesela.

Sonrasında McDonald'laşmanın işgücü piyasasına etkisinden ağırlıklı olarak Amerikan toplumundan örneklerle açıklamalar getirdiği bölüm var mesela, burada vasıfsız işgücünün ve gelip geçici işlerin postfordist dönemde nasıl bir rasyonelleşme sürecine dahil olduğuna değiniyor. Bu aslında rasyonelleşmiş bir yapı mesela. Çünkü bu şekilde işliyor. Ancak iş gücü piyasası için nasıl bir yıkım ve bölünme olduğunu düşünün; oradaki çalışanların özellikleri bağlamında buna değiniyor zaten.

Küreselleşme, McDonald'laşma ve Amerikanlaşmaya da yer vermiş. Bunlar zaten aynı şeye tekabül ediyor şöyle bir düşününce, çıkış yeri küresel emperyalist işgalin merkezi olduğundan şaşırmıyoruz. Tüketim kültürüyle bu sistemin nasıl işlediğini anlatıyor Ritzer. Ritzer gibi anlatıyor tabi. Tüketim toplumunun yeni unsurları, mesela tüketim kartlarıyla beraber gelen yeni pratikler gibi toplumda kendisine yer bulan daha doğrusu topluma sunulan/yedirilen yeni sistemlere değiniyor. Bunların bu süreçteki rolüne ve amacına dair çözümlemeleri var. Hesaplanabilir bir tüketimin iki taraf için de nasıl bir rolü olduğunu anlatıyor ki bu da bahsettiğimiz tüketim toplumunun neden emperyalist bir işgalin zuhur ettiği bir an olduğunu ispatlıyor bence. Hani siz bu kitaptan ne çıkarırsınız bilmiyorum ancak başta bahsettiğim, Mannheim'ın ideolojinin ve insan ütopyasının gaspından konuyu kredi kartını neden kullanıyoruz ve neden insanların dünyanın en ücra köşesinde bile mahallelerindeki bir amerikan fastfood zincirini gördüklerinde kendilerini daha rahat hissediyor ve oraya gidiyor diye düşünür ve bunu eleştirmeye başlarsanız, sanırım daha rahat olacaktır.

Disneyland gibi tema parklar, turizm için yaratılan simulasyonlar ya da kurgular gibi tüketim toplumun yeni manyaklıklarının da analizini yapan Ritzer, tüketimin yeni anlamlarını da bu bağlamda değerlendiriyor. Tüketim artık modern dönemdeki anlamından çıkmıştır. Zaten postmodern analize ayrı bir bölüm de ayırmış.

Tavsiyedir. 

Hiç yorum yok: